1. BÖLÜM
SAİD NURSÎ, NUR RİSALELERİ VE İLİM
1.1. SAİD NURSÎ’NİN TAHSİL HAYATI
Risale-i Nur müellifinin tahsil hayatı üç aydan başka mevcut olmadığı halde
(...)10
Evet o zât (Said Nursî) daha hal-i sabavette iken ve hiç tahsil yapmadan
zevahiri kurtarmak üzere üç aylık bir tahsil müddeti içinde ulûm-u evvelîn ve âhîrine
ve ledünniyat ve
Gaybı Allah bilir ama Nur Risaleleri'nden yaptığımız bu alıntılardan, evliyanın gaybı bildiği sonucu çıkmaktadır.(Hâşâ) Nitekim bu kanaat Nur Risaleleri'nde açık olarak belirtilmiştir:
Madem Hz. Ali (R.A.) "ene medînetu'l-'ilmi ve 'aliyyun babuha" hadisine mazhardır. Hem madem Şah-ı Velayet ünvanını alarak
İmâm-ı Rabbânî’nin tasavvufî görüşlerinin bir hulâsasını ihtiva ettiği ve Mektûbât’ın özeti’ diye nitelenmesi üzerine eseri heyecanlı bir şekilde aldım.
Bu eser bizim gibi avam tabakasından insanlar için yüksek ilim barındırıyor.
Bu nedenle bu eseri anlamak benim haddim değildir. Kitabın yüzde 10' u anladıysak elhamdulillah ki zaten oralarını paylaştım.
Herkese tavsiye etmiyorum!!!
Tasavvuf konusunda ki bilgisizliğimi İsmail Ağa Cemaatinden Ömer Faruk Korkmaz hocamızın çok güzel derslerinden birazcık da olsa nasiplendim. İmam Rabbani hazretleri nin de hakkında baya bir malumat paylaşıyor.
Size de tavsiye ederim. Linkleri ekledim.
Rabbim istifademizi ve ilmimizi artırsın.
Amelde yoldaş kılsın. Ehli sünnet vel Cemaatinden ayırmasın. Amin
Tasavvuf ile ilgili 1 Soru 1 Cevap
youtube.com/playlist?list=P...
Tasavvuf Dersleri
youtube.com/playlist?list=P...
Mâlumdur ki, bu dünya çalışma yurdudur, boş durma ve dinlenme yeri değildir. Gayretinizi tümüyle çalışmaya yönlendirmelisiniz. Boş durmayı ve eğlenmeyi bir kenara koyunuz. Dilinizi Là ilâhe illallah zikri ile öylesine meşgul ediniz ki, dil zarûret olmadıkça bu kelime-i tayyibenin dışında bir şey söylemesin. Zikir, hem dil hem de kalp ile hafî yolla (sessiz olarak) söylenmelidir. Eğer gücünüz yetiyorsa, bu zikri her gün 5000 defadan daha az yapmayın. Daha fazla yapma konusunda ise tercih size aittir. Tembellik ve gevşeklik, düşmanların nasibi olsun! Amel etmeli, çalışmalı, yine çalışmalı.
Ahmed Sirhindî bu iki vahdet (birlik) telakkîsini Güneş ve yıldızlar örneği ile anlatmıştır: Gündüz Güneş doğunca yıldızlar görünmez hâle gelir. Bu esnâda bir kimsenin "Gökyüzünde yıldız yok, sadece Güneş var" demesi ve böyle inanması Vahdet-i vücûd ehlinin hâline örnektir, ilme'l-yakîn mertebesidir. Yani Sirhindî'ye göre Vahdet-i vücûd bir algı yanılmasıdır. "Gökyüzünde Güneş' ten başka bir şey göremiyorum ancak bu durum yıldızların olmadığı anlamına gelmez, yıldızlar vardır ancak Güneş'in yoğun ışığı sebebiyle örtülmüş, görünmez hâle gelmişlerdir" diye düşünen kişi ise Vahdet-i şuhûd ehlinin hâline örnektir, ayne'l-yakîn mertebesidir.
Eğer bu kişinin görüşü güçlenir ve Güneş ile yıldızları ayrı ayrı görebilirse bu, diğer ikisinden daha yüksek bir mertebe olan hakka'l-yakîn (abdiyet:kulluk) mertebesidir.
Prof. Dr. Necdet Tosun
İmâm-ı Rabbânî risaleleri
"Lâ ilâhe illallâh" kelime-i tevhîdi olmasaydı, Cenâb-ı Hakk'a giden yolu kim gösterirdi, tevhidin yüzünden perdeyi kim açardı, Cennet kapılarının açılmasını kim söylerdi? Beşerî sıfatlar ve insandaki kötü huylar bu "Lâ" kazması kullanılarak dağ dağ sökülür, bu nefy kelimesinin (Lâ ilâhe: Başka ilâh yoktur) tekrarı bereketiyle gönüldeki dünyevî bağlantılar grup grup yok edilir. Bu kelime bâtıl ilahları yok eder, gerçek mabud ve ilâhı ispat eder.
Tasavvuf yolcusu imkân âleminin mertebelerini o kelimenin yardımıyla aşar. Ârif, vücûb mertebelerine onun bereketi ile yükselir. Fiil tecellîlerinden sifat tecellîlerine götüren odur, sifat tecellilerinden zât tecellîsine ulaştıran da odur.
Şiir:
La süpürgesiyle yolu süpürmedikçe İllallah (tek ilâh Allah'tır) sarayına ulaşamazsın.
Selâm, doğru yola uyanlara, Mustafa'nın (as) yolunu izleyenlere ve ailesine...
Bir müddet, imamın arkasında cemaatle namaz kılarken kıraat edebilmek (Fatiha okuyabilmek) için Hanefî mezhebinde bir delil ve açık bir fetva aradım. Mademki namazda Kur'ân okumak farzdır, hakîkî kıraati (herkesin okumasını) bırakıp hükmî kıraat (sadece imamın okuması) ile yetinmeyi mâkul bulmuyordum. Nitekim hadis-i şerifte,